
Sabah olurken, yeni bir günle başlar hikâyemiz. Ya masmavi
gökyüzünde parlayan güneş ya da efil efil esen rüzgârla birlikte yağan yağmur
damlaları müjdeler mutlu bir günü; neşeleniriz.
Sabah olurken filizlenir gecenin karanlığına gömdüğümüz ümitler.
Aşılması zor bir dağın ardında bizi bir çırpıda bekler kurduğumuz hayaller.
Dünyanın yolu bir arpa boyu görünür yine ve her gülümsemeyle biraz daha kısalır
mesafeler.
Sabah olurken, biz yenileniriz, inceden ufka bakar gözlerimiz ve
bir yanımız derya deniz.
Ve sonra; yavaş yavaş beliriverir gerçekler...
O kısacık süre, arzu edilen hayatın özetidir işte.
Hafızanın tazelenmeye başlamasından önceki andır hep yaşanmak
istenen; bilinçaltının henüz çalışmaya başlamadığı o uyku mahmurluğunda, hiçbir
şey düşünülmeyen, sabahın olduğunu henüz öğrendiğimiz, yorganı üstümüzden
kaldırmaya karar verdiğimiz vakte kadar geçen o kısa zaman.
Ve sabah olur sonra, yenilenen ve yinelenen bir güne başlarken;
aslında hiçbir şeyin bir öncekinden farklı olmadığını anlarız.
Bizim gibi niceleriyle iç içe, omuz omuza, kol kola koca bir günü
devirmek için uğraşırız.
Bizim gibilerle çekişir, itişir, tartışır, sarılır, kucaklaşır,
öpüşür, koklaşırız. Bizim gibilerle dertleşir, paylaşır, ağlaşırız.
Ve gün boyunca, en iyi şartlarda yaşamak, dünyanın bütün
iyiliklerini hak ettiğini düşünen, iyi insanlar olmak için çalışırız.
Kalp kırarız, af dileriz; küseriz, barışırız; her kavgaya karışır,
hep bizim gibilerle yarışırız.
Amaçlarımız aynıdır; yediğimiz, içtiğimiz, giydiğimiz,
güldüğümüz, sevdiğimiz; borçlarımız, harçlarımız, maaşlarımız da üç aşağı beş
yukarı aynıdır; aldığımız nefes bile...
Bu kadar aynılık arasında farklı dünyalar oluşturma yeteneğine
sahibiz. Düşüncelerimizin sınırsızlığında sınırları kalın çizgilerle çizilmiş
alanlar yaratırız ve kapılarını bizimle aynı fikirde olanlara açar, olmayanlara
kapatırız. Çemberin dışında kalanları farklılaştırmaya çalışırız ve her sabah
aynı şekilde başlayan hikâyelerimizin kötü adamları yaparız onları. Onların
hikâyesindeki kötü adamların da biz olduğunu bilmeden. Aynı hikâyenin içinde,
aynı serüveni yaşamak için, aynı gemiye bindiğimizi unutuveririz, dümeni tutmak
için kıyasıya mücadele ederiz. Rotamızı aynı hedefe varmak için
belirlerken haritaya değişik taraflardan bakarız onlarla. Hep bizim baktığımız
tarafın doğru olduğunu savunarak çekiştirip dururuz dümeni ve hasbelkader
batmaz gemimiz; ve hep ucuz yırtarız.
Akşam olurken, sonu bağlanmamış hikâyemizin içine nereden geldikleri
belli olmayan birçok kötü adam daha dahil olur. Bizim kadar masum olmayan
amaçları, bizim gibi bakmayan gözleri ve şekilsiz yüzleri vardır. Çemberin her
tarafına uzatmaya çalışırlar kirli ellerini. Kırmızıya boyarlar çizdiğimiz
sınırları, bizim kanlarımızı kullanarak hem de.
Gece olurken, yastığımız taş olur. Dönüp dururuz kâbusların dipsiz
kuyularında. Soğuk terlerle beraber dökeriz ümitlerimizi de. Başladığı gibi
masum ve yaşanılası değildir artık hayat. Bitmeyen bir hikâyenin kahramanı mı,
yoksa kötü adamı mı olduğumuzu sorgulayan kâbuslar içinde geçer gecemiz.
Ve yine uyanırız sabah olurken...
Sabah
hep olur; peki ya sonra?
Mehmet Ferah

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder