10 Aralık 2018 Pazartesi

USTA İŞİ | Cahit Irgat anılarını anlatıyor


“Büyük bir aktör öldü. Radyolar niçin susmuyor?”
Bu sözü Hâzım öldüğü gün, Alman tiyatro adamı Carl Ebert söylemişti.
Küçük Kemal için söylediğimizi Hâzım için de söyleyelim: Hâzım gibi bir aktör bir daha gelmez. Öyle bir devrede gelmişler ki bu büyük oyuncular, ne okulu var ne konservatuvarı bu kutsal yaratıkların. Kendilerinden önce gelen oyuncular var ortalıkta sadece. Bir hırkaya bir lokmaya çalışıp çabalayan, hocalarının peşinde durup ne öğrenebiliriz nasıl oynayabiliriz? diyerek, ikinci mevki tramvay parasını zor bularak, dekor boyayarak, dekor taşıyarak, yarı aç yarı tok.
Onu özel hayatında gören, örneğin bir vapurda tek başına yolculuk ederken görenler trajedi aktörü sanabilirlerdi. Öylesine mahzun öylesine dertli bir yüzü vardı. Bir trajedi maskı gibi. Kendi kendime hep sormuşumdur: Hâzım Bey neden yalnız komedi oynadı? Neden dram oynamadı? diye. O komedi oynarken de dram oynardı çünkü. Dram unsurundan, trajedi unsurundan komedi, vodvil, fars unsurunu çıkararak.
Tiyatronun bir tatil günüydü, pazartesi. “Sait Faik seni aradı,” dediler. Sait’i bulmak kolaydı Beyoğlu’nda ya Çiçek Pasajı’ndadır veya sinema girişlerinin birinde. Nitekim pasajda bulmuştum o gün. Kulplu kalın bardakla birasını içiyordu.
– Hayrola, dedim, beni aramışsın?
– Otur, dedi, bir piyes yazdım, onu anlatacağım sana.
– Piyes anlatılmaz okunur, dedim.
– Dinle hele sen, dedi, anlattı: Dekor bitpazarı veya bir eskici pazarı. Bir adam var işsiz güçsüz. Evde çoluk çocuk aç. Satacak bir şeyi kalmamış adamın. Bir yorganı kalmış sadece. Yorgan omuzunda pazara gelir adam. Önce fiyat veren çıkmaz yorgana. Sonra biri acır haline, bir fiyat biçer.
Adam,
– Satıyorum haraç mezat satıyorum, sattım! der, parasını alır omuzları düşük avucuna baka baka pazardan uzaklaşırken perde iner. Piyesin adı “Yorgan”. Nasıl?
– Hepsi bu kadar mı?
– Bu kadar, beğenemedin mi?
– Bak Sait, dememe kalmadı. Sait fena sinirlendi.
– Ne gülüyorsun ulan, sen ne anlarsın tiyatrodan? Darülbedayi boku!.. Aktör mü geçiniyorsun sen de... Bunu kim oynayabilir biliyor musun? Hâzım! Hâzım... Büyük aktör o işte... “Yorgan” deyip geçme. Bir trajedi var “Yorgan”da!
Sait çok samimiydi hislerinde. Aldanmıyordu. Bu kadarcık, bu ufacık rolü bile Hâzım oynasaydı bir trajedi havası katardı buna, katılta katılta da güldürürdü seyirciyi.
Nice yalancı değerler gelip geçmiştir nice sahnelerden. Bu büyük oyuncunun zamansız yok oluşuyla birkaç yalancı değer de çıkmıştır ortaya. Onun sanatının yankıları bu geri ortamın en geri halkalarında bile yankılanmıştır.
Dalgın gözleri hep üzgündü Hâzım’ın. Dar ve kasvetli tiyatro koridorunda o bakışlarla:
– Sen kaç gündür yemek yemedin doğru söyle, dedi bana bir gün.
– Yedim yedim, demin, yedim.
– Dudakların patlamış doğru söyle döverim. Benim oğlum var Settar. Tam senin yaşında. Şimdi bizim meyhanede, kasada oturur. Git ona, yiyip içip yirmi lira da harçlık versin cebine. Yallah!..
O yıllar ayda otuz lira giriyordu tiyatrodan cebime.
Sonra bıçak gibi bir gülümseme altında, ortalıkla alay edercesine.
Bir atlı arabası vardı Heybeli’de.
Yaz olsun kış olsun balığa çıkardı geceleri. Denizin derinliğine bakardı deniz rengi gözleriyle. Bu gözlerden zaman zaman lezzet, tat; zaman zaman acılık, sanki zehir damlardı. Çoğu zaman küskün içerdi rakısını. Sevince çok severdi, küsünce fena küserdi. İnsanların pislikle olan yaşantılarını iyi tanırım. Onları bu pisliklerden çekip alabilmek için oynardı oyunlarını. Sanatının doruklarında dolaşırdı hep. Her sınıftan insanla dostluğu, dostlukları, bağları vardı Hâzım’ın.
Turnede Ankara’dalar bir gün, Şehir Tiyatrosu oyuncuları. Atatürk bir gece yemeğe çağırıyor onları. Hâzım, Atatürk’ün yanında, masada epey içiliyor o gece.
Atatürk,
– Hâzım terliyorsun, ceketini çıkarsana, diyor.
Hâzım mahcup gülümsüyor. Atatürk’ün huzurunda ceket çıkarır mı hiç.
– Aman paşam diyor; maaşı daha bugün aldık, iç cebimde ne olur ne olmaz, kalbimin üstünde dursun sıcaklığını duyayım.
Ata’nın çok hoşuna gidiyor, kahkahalarla gülüyor.

Akşam, 10.7.1968, s. 5

(Cahit Irgat, Çok Yaşasın Ölüler, “Konservatuvar ve okul yokken Hâzım vardı”, Notos Kitap, Anı, 2011)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder