
(Bir)
İç içe geçip küçük su halkaları gibi genişleyip
dağılan, büyüyen ve yok olan caddeler tanıdım. Sınırları çizilmiş mekânlar
gördüm. Şiirler buldum.
Birbirine açılan sokaklar vardı, birbiriyle konuşan
ağaçlar, birbirine yaslanan betonlar.
Birbirinin aynısı yüzlerce insan girdi hayatıma; bakışları bulanık, gülüşleri çiğ; şarkıları boğucu, geceleri sığ...
Birbirinin aynısı yüzlerce insan girdi hayatıma; bakışları bulanık, gülüşleri çiğ; şarkıları boğucu, geceleri sığ...
Dünyaydı burası; Küre-i Arz'dı.
Ve o kürenin üstünde sen vardın. Kendi kendine bir
oyun kurmuş, tek başına oynuyordun.
"Bu oyunu birlikte oynayacağız küçük hanım," dedim, "Birlikte
oynayıp birlikte kazanacağız."
(İki)
Sapsarı saçları vardı, gözleri ışık saçardı. Heyecanı
başkaydı, gülüşleri bambaşka. Hayatı onun kadar seven ve çevresindeki herkese
sevdiren başka birini daha görmemiştim.
Etrafımızda somurtan suratlar vardı; sıkıcı tipler, asabi kişiler; tatminsiz
ruhlar, müzmin hayatlar... Her şeyden şikâyet eden, hiçbir şeyi beğenmeyen,
mızmız, kıskanç, sevgisiz...
Ve onların çoğu sanatla iştigal ederdi, "Beden ruhun hapishanesidir," derlerdi, intihar eden yazarlara öykünülürdü.
Ve onların çoğu sanatla iştigal ederdi, "Beden ruhun hapishanesidir," derlerdi, intihar eden yazarlara öykünülürdü.
Sonra o gelir, her şeyi güzelleştirirdi; herkesi ve
her şeyi değiştirirdi; hepimizi güldürür, herkesi eğlendirirdi. "Keşke
çevremizdeki herkes onun gibi olsa," derdim, "Onun gibi neşe saçsa,
hayatımıza dokunsa!"
Sonra o, birdenbire kansere yakalandı; gülen
gözlerinden, güzel endamından eser kalmadı. Senelerce tedavi gördü, saçları
döküldü, iğne ipliğe döndü.
Son günlerinde ağlaya ağlaya, "Ölmek
istemiyorum!" diye bağırdı. Sesi hastane koridorlarında yankılandı.
Anladık ki, beden ruhun hapishanesi değildi, onun
temsiliydi.
Ve o, gencecik yaşında ölüp giderken, hepimize
mutsuzluğu öğretti.
Ayhan Şahin
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder