8 Kasım 2018 Perşembe

Yavuz Türk şiir anlayışını anlatıyor


Şair Yavuz Türk'le Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü'ne değer görülen kitabı Sonra, Doğdum ve şiir anlayışına yönelik Varlık dergisinde gerçekleştirdiğimiz söyleşiden bir kesit...

Hayatımın bir döneminde kumaşla fazla haşır neşir olduğum bir zaman dilimi vardı. İlk gençlik çağlarında, dört yıl kadar tam zamanlı, sonraki iki yıl da yarı zamanlı olarak nakış atölyelerinde çalışmıştım. Epey sıkıntılı fakat benim açımdan çok verimli olan dönemlerdi. Bu kumaş merakı da uzun bir zaman boyunca 'profesyonel' olarak kumaşla böylesine bir ilişki kurmaktan kaynaklanıyor sanırım. Bir de kumaş denilen nesneyi ben seviyorum. İmge açısından insanı çok fazla yere gönderebiliyor.

***
Ben aslında dinin vazettiği kaderci anlayıştan farklı düşünüyorum. Bendeki kaderci anlayış sanırım biraz da kötümserlikten besleniyor. Dünyanın iyiye doğru seyredeceğine dair inancım çok zayıf.

***
İnsanın yaşadığı her çağda, ölümü hiçbir zaman aklına getirmeden saçma sapan bir karmaşa ve hırs çemberi içinde yaşayıp gittiği duygusu var. Diğer yandan, ben de dahil olmak üzere, yaşadığımız coğrafyada başımıza gelenlerden ders almama gibi tuhaf bir özelliğe sahibiz. (...) Bütün bunlar olurken, ya kalıp bunlarla ölümüne mücadele etmeyi seçeceğiz ya da kendi kuytumuza biraz daha çekilip üzülmeye ve bu esnada da akıl sağlığımızı korumaya çalışacağız. Ben işin kötüsü, ikinciye daha meyilliyim. Doğru bir şey değil, ama bir noktadan sonra şair-özne şuna dönüşüyor: Kendi kabuğuna (veya tercihen fildişi kuleye) çekilmiş, etrafında olan bitene, insanın gidişatına bakarak kederlenen ve bu kederlenmeye kendi ontolojik meselelerini iyice yedirerek şiir söyleyen bir garip âdem. Velhasıl, "coğrafya kaderdir" mefhumunu her gün daha fazla hissettiğimiz bir harita parçasında yaşıyoruz. Öyleyse, küçük ve sevimsiz bir kelime oyunuyla şöyle de diyebiliriz: Coğrafyanın aynı zamanda keder olduğu bir yer burası.

***
İnsan yaşadığı hayatı iyileştirmek istiyor. Bu kaçınılmaz. Ama biz her taze heveste, bir yandan da ortaya çıkan yeni sorunlarla da uğraşmak durumunda kalıyoruz. Ada, insanın kaçmak istediği, ama sorunlarla boğuşmaya devam ettiği bir yer. İşte bu yüzden daha doğarken o ada ütopik değil, distopik bir yer olarak çıkıyor ortaya. Distopya bir kurtarıcı olabilir mi insan için, emin değilim. Olsa olsa bir son uyarı, köprüden önce son çıkış levhası. Benim için ise biraz teselli anlamına geliyor. Eğer görebilirsek, 30-40 yıl sonra dünya daha korkunç bir hal alacak; buna hiç şüphe yok. (Söyleşinin tamamını aşağıdaki görsele tıklayarak okuyabilirsiniz.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder