9 Ocak 2019 Çarşamba

Edebiyatımızda bir devrin sonu: 'Eski Köye Yeni Roman'


Erkan Irmak, Eski Köye Yeni Roman'da bir dönem boyunca Türkiye'de etkili olmuş "köy romanı" türünün tarihini, kökenini ve sonunu ele alıyor.
Osmanlı'dan Cumhuriyet'e köy ve köylüye bakışın biçimlenişi ve dolayısıyla köyde geçen ya da köy temalı romanlarla köy romanlarının arasındaki türsel farka odaklanıyor. Bunu aynı zamanda kuramsal bir meseleye, romanın ne olduğu ve köy romanlarının nasıl tanımlanabileceği sorusuna ayırarak ayrıntılandırıyor.
Roman türünün diğer edebi türlerden nasıl ayırt edilebileceğini, ontolojik ve epistemolojik kaynaklarının neler olduğunu, roman hakkında öne sürülen farklı teorik yaklaşımların nasıl yorumlanabileceğini ve nihai olarak da bu tartışmaların sonunda bir "köy romanı" fikrinin hangi özellikler etrafında çerçevelendirilebileceğini tartışıyor.
Erkan Irmak, bir yandan 1950'den 1980'e uzanan bir süreçte "köy romanı tarihi" kılavuzu oluşturmaya çalışırken, diğer taraftan köy romanı türünü etraflıca tartışan bir kaynak ortaya çıkarıyor.

ERKAN IRMAK KİMDİR?
1983 yılında İstanbul’da doğdu. Lisans, yüksek lisans ve doktora derecelerini Boğaziçi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde tamamladı. Kayıp Destan'ın İzinde adlı Nâzım Hikmet'in Kuvâyi Milliye ve Memleketimden İnsan Manzaraları'na odaklanan yüksek lisans tezi, 2009 Memet Fuat Eleştiri/İnceleme Ödülü'ne layık görüldü. Aynı adla İletişim Yayınları’nca yayımlanan kitabı ise 2011’de Cevdet Kudret Jüri Özel Ödülü’nü kazandı. Azade Seyhan'ın Modern Türk Romanı isimli çalışmasını Türkçeye çevirdi.
Makale, deneme, çeviri ve eleştiri yazıları çeşitli dergi ve kitaplarda yer almıştır. 2011'den bu yana İstanbul Şehir Üniversitesi'nde eleştirel okuma ve yazma dersleri vermektedir.

(Erkan Irmak, Eski Köye Yeni Roman – Köy Romanının Tarihi, Kökeni ve Sonu (1950-1980), İletişim Yayınları, İnceleme, Aralık 2018, 332 s.)

VİDEO-KLİP | Turgut Uyar / "Binlerce"



binlerce pazartesi geçti ömrümde
hangisiydi o çıkaramıyorum
bir kiraz yediğimi hatırlıyorum kurtluydu
demek oldukça eski

bir de saçmasapan şeyler
bir kızın dizaltını örneğin
bir adamın çirkin sigara içişini

nasıl yaşanıyor bu vesayetli dünyada
hangi çılgınlar nasıl dayanıyor buna
kimsenin soyunu sopunu bulmak görevim değil
kendi öykümü düzenlemek yetiyor bana
güzel bir öğle vakti
eski güzel bir akşamı hatırlayarak
sonra dopdolu şeyler
damacanalar gibi
içim kabarıyor

sonu olsun diyorum
neyin sonu ama
hiç değilse bu taş basamakların

Yeryüzü Notları: Düşüş


Kendi kalbinin bir başkasının içinde attığına inanıyor musun?
Sen bir budalasın!

*
İnsan aslında başlarken, bir anlamda sonlandırmış da olmuyor mu her şeyi? Tükenişin, sonun mutlak olduğu bir deneyimler uzantısının hangi noktası gerçekten tutunmaya değer?

*
Bir insanın kendisi için yaptığı seçimin çoğu zaman bir başkasının ya da büyük bir topluluğun kader dediği şey olması ne büyük gariplik.

*
Çoğu zaman mutluluğumuzu, başkalarının mutsuzluğu üzerine kurguluyor olmamız mide bulandırıcı.
Bilincin bu kadar çok yara alıp paramparça ayrıştırıldığı bir yerde, onun bütünlüklü, çoğunluğun yararına bir şey ortaya çıkarabileceğine inanmak ne büyük şarlatanlık.

*
Lanet olsun iyiliğin egemenlerine
Yaşadım
Gördüm
ve
Tiksindim

5 Ocak 2019 Cumartesi

Boş duvar (Şiir)


Sarı düz bir duvarda kocaman
masmavi bir leke gibi duruyorsun
Dokunuyorum yirmi üçlük parmaklarımla
mavi bir lekeye
Ve kalkıp o mavi kuşu öpüyorum
Yani soğuktan boyası silinmiş duvarı
Yani çatlamış duvarı

Yolundan çokça yokluğum geçmiş sökmüşüm hepsini
Yani ağrıyan dişlerimi
Yani çatlamış dudaklarını sevgilim
Çatlamış dudaklarını öpüyorum


Martin Eden