Şair Yavuz Türk'le Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü'ne değer görülen kitabı Sonra, Doğdum ve şiir anlayışına yönelik Varlık dergisinde gerçekleştirdiğimiz söyleşiden bir kesit...
Hayatımın
bir döneminde kumaşla fazla haşır neşir olduğum bir zaman dilimi vardı.
İlk gençlik çağlarında, dört yıl kadar tam zamanlı, sonraki iki yıl da
yarı zamanlı olarak nakış atölyelerinde çalışmıştım. Epey sıkıntılı fakat benim
açımdan çok verimli olan dönemlerdi. Bu kumaş merakı da uzun bir zaman boyunca
'profesyonel' olarak kumaşla böylesine bir ilişki kurmaktan kaynaklanıyor
sanırım. Bir de kumaş denilen nesneyi ben seviyorum. İmge açısından insanı çok
fazla yere gönderebiliyor.
***
Ben
aslında dinin vazettiği kaderci anlayıştan farklı düşünüyorum. Bendeki kaderci
anlayış sanırım biraz da kötümserlikten besleniyor. Dünyanın iyiye doğru
seyredeceğine dair inancım çok zayıf.
***
İnsanın
yaşadığı her çağda, ölümü hiçbir zaman aklına getirmeden saçma sapan bir
karmaşa ve hırs çemberi içinde yaşayıp gittiği duygusu var. Diğer yandan, ben
de dahil olmak üzere, yaşadığımız coğrafyada başımıza gelenlerden ders almama gibi
tuhaf bir özelliğe sahibiz. (...) Bütün bunlar olurken, ya kalıp bunlarla
ölümüne mücadele etmeyi seçeceğiz ya da kendi kuytumuza biraz daha çekilip
üzülmeye ve bu esnada da akıl sağlığımızı korumaya çalışacağız. Ben işin
kötüsü, ikinciye daha meyilliyim. Doğru bir şey değil, ama bir noktadan sonra
şair-özne şuna dönüşüyor: Kendi kabuğuna (veya tercihen fildişi kuleye)
çekilmiş, etrafında olan bitene, insanın gidişatına bakarak kederlenen ve bu
kederlenmeye kendi ontolojik meselelerini iyice yedirerek şiir söyleyen bir
garip âdem. Velhasıl, "coğrafya kaderdir" mefhumunu her gün daha
fazla hissettiğimiz bir harita parçasında yaşıyoruz. Öyleyse, küçük ve sevimsiz
bir kelime oyunuyla şöyle de diyebiliriz: Coğrafyanın aynı zamanda keder olduğu
bir yer burası.
***
İnsan
yaşadığı hayatı iyileştirmek istiyor. Bu kaçınılmaz. Ama biz her taze heveste,
bir yandan da ortaya çıkan yeni sorunlarla da uğraşmak durumunda kalıyoruz.
Ada, insanın kaçmak istediği, ama sorunlarla boğuşmaya devam ettiği bir yer.
İşte bu yüzden daha doğarken o ada ütopik değil, distopik bir yer olarak
çıkıyor ortaya. Distopya bir kurtarıcı olabilir mi insan için, emin değilim. Olsa olsa
bir son uyarı, köprüden önce son çıkış levhası. Benim için ise biraz teselli
anlamına geliyor. Eğer görebilirsek, 30-40 yıl sonra dünya daha korkunç bir hal
alacak; buna hiç şüphe yok. (Söyleşinin tamamını aşağıdaki görsele tıklayarak okuyabilirsiniz.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder